Gezegenden Mektuplar: Bremen mızıkacılarının sırrı: Eşekler en üstte olmasa
Bremen Mızıkacıları’nı duymayan yoktur. Sahipleri tarafından yaşlandıkları için kapının önüne konan bir eşek Bremen’e gidip orada müzisyenlik yapmak için yola koyulur. Yolda karşılaştığı bir köpek, bir kedi ve bir horoz da kendisine katılır. Bir evdeki hırsızları fark eden dört kafadar, hırsızları korkutup kaçırmak için bir plan yapar. Eşek ön ayaklarını pencereye dayar, köpek üstüne çıkar, kedi onun üstüne tırmanır, horoz da en üstteki yerini alır ve hep bir ağızdan bağırmaya başlarlar. Hırsızlar korkup kaçar, dört kafadar da o evde mutlu mesut yaşarlar… Jacob ve Wilhelm Grimm Kardeşlerin kısa bir özetini yaptığımız masalı aslında birlikteliği, günümüzde çok nadir rastladığımız dayanışmayı anlatır.
Barış Manço şarkılarıyla büyüyen biri olarak birçok yaşıtım gibi ben de Bremen Mızıkacıları’yla 7’den 77’ye programıyla tanıştım. Hikayeyi ilk kez programda Barış Manço’dan dinlemiş, Barış Manço’nun “Arkadaşım Eşek” şarkısı için Bremen’de çektiği klibi ilgiyle izlemiştim. Yıllar sonra Bremen’e giderken aklımda bu masal vardı; gözlerim kentle özdeşleşen masal kahramanlarının heykelini aradı. Markplatz Meydanı’ndaki heykeli bulmak için biraz gezinmeniz gerekiyor çünkü hayal ettiğinizden epey küçük. Heykeli bulmak biraz zor ama önündeki kalabalık size yardımcı oluyor. Batıl inanca göre eşeğin ayaklarına tutunup dilek dileyenlerin dilekleri gerçek oluyormuş.
Şehri gezerken bu heykelin farklı bir anlamı daha olduğunu fark ettim; kartpostallara işlenmiş gizli bir sistem eleştirisi…
Bremen’in hemen her köşesinde heykeli konu alan hediyelik eşyalar satılıyor; magnetler, tablolar, bardaklar ve kartpostallar gibi… Ancak kartpostallar özellikle dikkat çekici. Çoğunda hikayedeki ve heykeldeki dizilimin tam tersi yer alıyor. Yani en altta horoz, üzerinde kedi, üzerinde köpek ve en üstte de eşek var. En altta, üstündekileri taşımaya çalışan horoz kan ter içinde kalmış, üstündeki kedi biraz daha az terlemiş, köpek daha da az terli ancak eşek tüm ışıltısı ve güzelliğiyle hiç yorulmadan en üstte duruyor. Kartpostalda da Almanca şöyle bir cümle var: “En büyük eşekler bazen en üstte olmasaydı hayat kolay olabilirdi.”
Bu cümle bana nesillerden nesillere aktarılan bu masaldaki dayanışmanın gerçek hayatta artık pek de karşılığının olmadığı günümüzü anımsattı. Hem de pek çok anlamda… Mesela hayvanlarla ilgili kanunda yapılan değişikliğin ardından toplu köpek katliamlarına şahit olduk. Ya da zenginlerin daha da zenginleştiği yoksulların daha da yoksullaştığı hatta “herkes bir gün yoksul olacak” cümlesini yaşadığımız günlerden geçiyoruz. Yani gerçek hayat bizim için bu masaldaki gibi hiç de dayanışma içinde geçmiyor.
Bremen’e dönecek olursak burası Almanya’da başlı başına eyalet olan üç şehirden biri ve yıllara yenilmeyip özgün mimarisini koruyabilmiş. Markplatz Meydanı bu tarihi yaşatan geçmişten fırlayıp gelmiş gibi. Meydanda yer alan Bremen Belediye Sarayı ihtişamı karşısında büyülenmemek elde değil. Zaten bina UNESCO Dünya Miras Listesi’nde de yer alıyor. Bu listede yer alan bir başka eser ise 1404 yılında Almanya’daki ticaret ve hukuk özgürlüğünü temsil eden Roland heykeli. Bu heykel de aynı meydanda. Biraz yürüdüğünüzde 13. yüzyılda inşa edilmiş Aziz Peter Katedralini görüyorsunuz.
Tarihi meydanın ardından yürüyerek Ortaçağ Avrupası’nı hissettirecek Schnoor sokağını ya da Bremen’in sanat sokağı olarak bilinen Böttcher Caddesi’ni ziyaret edebilirisiniz. Bu caddede 1920’lerden kalma dükkanlar görüyorsunuz.
Biraz ilerlediğinizde otuz ahşap panele yerleştirilmiş çanlar karşınıza çıkıyor. Bu çanlar aynı anda çaldığında bölgeye özgü müzikleri dinleyebiliyorsunuz. Şehrin kıyısında köşesinde kalmış pek çok ayrıntı da keşfetmek mümkün. Ben en çok her yerden yükselen müziği sevdim. Hatta bir sokak sanatçısının viyolonselle çaldığı bir tango parçasında dans bile ettim.